BEN ASLINDA ‘SİZ’İM


     Rivayet odur ki ilmi derin bir veli’ye vaktin birinde çocuğu aşırı bal yiyen ve bal yediği için rahatsız olan bir baba, veliyi ziyarete gelir. Veliye der ki “Pirim, çocuğum çok bal yiyiyor. Ne olur üzerine okusanız, kendisiyle konuşsanız da bal yemese vücudunda çeşitli yaralar çıkıyor. Dua sizden şifa Allah’tan.” Veli, çocuğun babasına dönerek “ 40 gün sonra gelin.” der. 40 gün sonra baba oğul velinin huzuruna çkarlar. Veli, çocuğa dönerek başını okşar ve “ Çocuğum bir daha bal yeme.” der. Çocuk da “ Olur amca, bir daha bal yemem.” der. Çocuğun babası şaşkın bir şekilde “40 gün evvel deseydin ya!” diye hiddetlenir. Veli büyük bir soğukkanlılıkla “ 40 gün önce bal yemiştim. O gün deseydim dinlemezdi. 40 gün boyunca bal yemedim. Çocuk bugün dediğimi yaptı.” Velilerden bir kıssa… Derler ki kıssalar yaşanmamış olabilirler. Önemli olan bizim onlardan nasıl bir ders çıkardığımızdır. Eğer bir nasihatte bulunacaksak önce o nasihati kendi hayatımızda eksiksiz yerine getirmeliyiz. Söz konusu çocuklar ise o zaman daha hassas olmalıyız. Çünkü çocuklar, insanoğlunun hem en acımasız hem de en merhametli özelliğine sahip varlığıdır. Her şeyi dikkatle inceler ve zihin dünyalarına eksiksiz kaydederler. En ufak hatanızı uluorta söyleyerek hiç beklemediğiniz anda ve yerde sizi zor durumda bırakabilirler. Ancak en sinirli ve gergin olduğunuz bir anda da tek bir hareketle sizi dünyanın en mutlu ve mesut insanı haline getirirler. Biz büyüklerin yaptığı temel yanlış onları hafife almak ve ‘çocuktur işte’ kalıbına sığdırmaya çalışmaktır. Halbuki bu kalıp ne can yakıcı ve hayalleri yıkıcı, tarumar edici bir kalıptır. Saf ve masum dimağlarda neleri yıktığımızın farkına varsak, ne fikirleri diri diri kafalarının kuytu köşelerine gömdüğümüzü hayal etsek bile kendi kendimizi affetmeyebiliriz.
  
    Küçük Prens diyordu ya hani “ Zaten büyükler her şeyi kendi istedikleri gibi anlar/ yorumlarlar.” Şairin dediği gibi ‘utanç olarak bu bize yeter!’ Tam da bu noktadayız sanırım. Tamam belki biraz sert olmuş olabilir ama hakikat de bu. Ne yapıp edip bunu aşmalıyız. Yeni Küçük Prenslere bunu söyletmemeliyiz. Kendimize göre değil; çocukların ilgi, istek ve içinde bulunduğu dönemin gereklerine göre kendimizi güncellemeliyiz. Bilindiği gibi dijital bir çağda yaşıyoruz. Her şey teknoloji üzerine planlanıp kuruluyor. Görsellik hat safhada. Teknoloji temelli ürünlerin kullanımı ve çocuklar tarafından içselleştirilmesi yaygınlaştı. Bu etkili ve baskın uyarıcılar çocukların kavrama yetisini erken yaşta ve hızlı bir şekilde geliştirdiği için şimdiki çocuklar daha zeki kabul ediliyor. Önemli olan bu beceriyi doğru değerlendirmek ve bu beceriye doğru zamanda, doğru dokunuşlar yapmaktır.  Bunca değişime ayak uydurmayıp duyarsızlaşırsak değil öğrencilerimize veya sorumluluğumuz dahilindeki çocuklara, kendi çocuğumuza dahi yabancılaşırız. Çocukların dünyasına misafir olamayız! Çağın gereklerini doğru bir şekilde tanımlayıp iyi yorumlayarak onların dünyasında ev sahibi olmalıyız. Yoksa gün gelecek o dünyaya adım dahi atamaz hale geleceğiz.
Büyüklerimizin bizlere kambur niteliğinde bıraktığı bir miras vardır: “ Dediğimi yap, yaptığımı yapma!” Bu mantık birçok neslin kaybetmesine sebep oldu. Bizler de yeni nesillerin kaybetmesini istemiyorsak: Doğru olanı yapacağız, sözle değil; doğru davranışla iyi bir rol model olacağız. İşte o zaman çocukların hayal dünyasına yeni hayaller, dünyalar ekleyip hedeflerine ulaşmalarında iyi bir yol arkadaşı olacağız…


Necmettin Bozkurt

Türkçe Öğretmeni

Yorum Gönder

Düşünceleriniz bizim için önemli..

Designed by OddThemes | Distributed by Blogger Themes