BİLİNMEYEN BİR ÇOCUĞUN MEKTUBU


Sevgili Büyüklerim,

    Siz bu mektubu okurken bir yerlerde düşe kalka, kavga dövüş büyüyor olacağım. Her şeye rağmen geç değil. Nasihat vermek sizin işiniz ya bana da bulaştırdınız bu illeti! Kendinizden bir parça eklediniz karakterime. Biraz da siz bana kulak verin. Bakalım ne kadar dayanacaksınız insanoğlunun en zalim buluşlarından biri olan “nasihat vermeye.”


      Mesela yarım kalmış hayallerinizi, heveslerinizi getirip hayallerimin bağrına saplarcasına koymaya çalışmayın. İlla ki bir sınır çizecekseniz dikenlerle çizeceğinize, çiçeklerle donatın sınırlarımı. Donatın ki o dünyaya kendi rızamla geri döneyim. Hayallerim sınırsızdır bilirsiniz(!) Her zaman olmasa da korkarım  bazen hayallerimde kaybolmaktan. Ama verdiğiniz güvenle, çiçeklerle çizdiğiniz sınırlarınızla korkusuzca gezer, tozar eğlenirim hayal dünyamda… Bana güvendiğinizi gösterin ne olur. Kolumdan tutup sadece sizin mutlu olacağınız yerlere götürmeyin. Bir adım arkamda, bir adım önümde olun daima. Bir gölgem de sizi bileyim. Haa sakın beni yanlış anlamayın; her düştüğümde beni kaldırın demiyorum. Bırakın düşeyim. Düşe kalka öğreneceğim hayatı. Tutacaksanız eğer gölgemin omuzlarından tutun. “Neden?” diye sormayın! (Hani her şeyi biliyordunuz ya öyle değilmiş meğer.) Bakın onu da ben size açıklıyorum. Kaldıracaksanız yerdeki gölgemi kaldırın. Ya da omuzuma yüklediğiniz yükümü hafifletin.

      Sahi unutuyor musunuz çocuk olduğumu? Ben sayenizde unutuyorum: Okulda öğrenci, evde haylaz; yerinde durmayan haşarı çocuk. Aynı zamanda ikinci sınıf insan muamelesi gören “abi’’ ya da komşunun çocuğuyla yarışan ancak bir türlü birinci gelemeyen jokey atı! Bazen şaşıyorum halime “ben neymişim be!” diye… Ama “çocuk işte” size göre. Kabul ediyorum, çocuğum elbet ama unutmayın ki sizin hayallerinizde oluşturduğunuz “çocuk işte” hiç değil. Pek bilmesiniz elbet dilimin kemiği yok. Her şeyi “dürüstçe” gelişigüzel ifade ederim. Tabi beni sınırlamazsanız. Çok soru sorarım bilirsiniz; ta ki siz mahkemede müebbet yemiş mahkumlar gibi beni susturup hevesimi kursağıma “gömene” kadar. Dedim ya “hayalimin ayağı yere basmıyor.” Bırakın elimi, ayağımı özgürce bulutların üstünde sörf yapıp Ay Dede ile sohbet ederek çocukluğumu hayallerimle süsleyeyim. Gökyüzüne savrulan balon misali bulut bulut gezeyim. Bunlar da olmazsa çocukluğumu daha nasıl yaşayabilirim? Çünkü ben Jules Verne gibi bir odada hayallerini kağıda yazarak gerçekleştirecek kadar yetenekli olmayabilirim.  
İyisi mi beni hayallerimin kollarına bırakın...
   
                                                   Necmettin Bozkurt
 Türkçe Öğretmeni

Yorum Gönder

Düşünceleriniz bizim için önemli..

Designed by OddThemes | Distributed by Blogger Themes